Mimari; sağlam, göze hoş gelen ve amacına uygun yapılar inşa etme sanatıdır. Bir yapıya uygulanacak mimari üslup, eldeki materyale, mimarın idealine ve yapının ne amaçla kullanılacağına uygun olmalıdır.
Mimari; kullanılış amacına (ev, saray, cami, mezar, kale vb.), malzemeye (ahşap, taş, tuğla, çimento vb.), ait olduğu üsluba (Roman, Gotik, Rönesans vb.), kültüre (Türk, Arap, İtalyan vb.) ve döneme (Orta Çağ, 20. yy. vb.) göre gruplandırılabileceği gibi genellikle sivil mimari ve dinî mimari olmak üzere iki gruba ayrılır. Sivil mimari, kullanım amaçları bakımından dinî bir işlev taşımayan yapılar topluluğunu kapsar. Bu grup içine, konut mimarisi (ev, konak, villa, köşk, kasır, saray vb.), askerî mimari (sur, kale, kışla vb.) ile kamu yapıları (köprü, han, kervansaray, bedesten, hastane vb.) girer. Dinî mimari ise ibadet ve mezar yapıları olarak ikiye ayrılır. İbadet yapıları; cami, mescit, kilise, sinagog, şapel vb. tiplere ayrılırken mezar anıtları; mozeleler, türbeler ve kümbetler olarak sınıflandırılabilir.
Batı mimarisi, Milattan Önce 500’lü yıllarda, antik Yunan’da uygulanan klasik üslup ile başlamaktadır. Atina’da, Milattan Önce 447-438 yıllarında inşa edilen Partenon’da olduğu gibi, kolonlar kesin matematiksel hesaplamalara göre inşa edilmekteydi. Milattan Önce 200’lü yıllardan sonra, Romalılar, köprüleri ve su kemerlerini yapmak için, kavisli kemerleri ve kubbeleri kullandılar. 19. yüzyılda ısıtma ve aydınlatma alanlarında yapılan buluşlar ve çelik, plastik ve dayanıklı beton gibi yeni inşaat malzemeleri üretilmesi ile mimaride bir devrim yaratılmıştır. Çelik iskeleti! gökdelenler, 1854 yılında asansörün icadından sonra, ilk olarak Amerika’da geliştirildi. Modern mimari, yeni materyaller ve teknikler ile geçmişten gelen ideallerin bir kombinasyonu olarak karakterize edilebilir.